Bir mağara düşün dostum. Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası. İnsanlar düşün bu mağarada. Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi. Ne yerlerinden kıpırdanmaları, ne başlarını çevirmeleri mümkün, yalnız karşılarını görüyorlar. Arkalarından bir ışık geliyor, uzaktan, tepede yakılan bir ateşten. Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar. Göz bağcıları seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklalarını sergilerler, öyle bir duvar işte... Ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: tahtadan, taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim... Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak kimi susarak. Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. Doğru... O esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek, kendilerini de arkadaşlarını da arkalarından geçen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler. Şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün.. Dışarıdan biri konuştu mu esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle değil mi? Kısaca, onlar için tek gerçek var: Gölgeler.
Bu parçada "gölge" benzetmesiyle kastedilen varlık türü aşağıdakilerden hangisidir?